SON DAKİKA
hava

“BU DUYGULAR KELİMELERLE İFADE EDİLEMEZ BANA İNANIN. ANCAK YAŞANIRSA ANLAŞILABİLİR.”

Son Güncelleme :

28 Temmuz 2023 - 19:38

/ 248.679 kez okundu.
“BU DUYGULAR KELİMELERLE İFADE EDİLEMEZ BANA İNANIN. ANCAK YAŞANIRSA ANLAŞILABİLİR.”

BU DUYGULAR KELİMELERLE İFADE EDİLEMEZ BANA İNANIN. ANCAK YAŞANIRSA ANLAŞILABİLİR.”

“Bence bir müzisyenin, bir sanat insanının yüreğinde asıl deprem yeni yeni başlamaktadır.”

Mehmet Suavi Saygan, bilinen adıyla Suavi, müzisyen kimliği ve şarkılarıyla hepimizin gönlünde yer etmiş bir sanatçımız.  06.02.2023 tarihinde meydana gelen depremin ertesi günü Hatay’a gelerek depremzede vatandaşlara gönüllü olarak yardım eden Suavi, Hatay’ın Antakya ilçesine bağlı Serinyol mahallesinde kurdukları Dostlar Yerleşkesinde çalışmalarına halen yoğun şekilde devam ediyor. Suavi ile tanışmamız da Serinyol’da oldu. Hatay’da doğup büyüyen bir Müzik öğretmeni olarak, depreme Serinyol’daki evimizde yakalandım. Bu süreçte gerek müzisyen kimliklerimiz gerekse depremzedelere karşı dayanışma ve yardımlaşma arzumuzun bizi birçok ortak paydada birleştirdiğini düşündüm. Buradan hareketle röportaj sorularımı hazırlarken deprem ve müzik bileşenleri ekseninde hareket ettim. 72 yaşında olduğunuzu ve bu süreci afet bölgesinde geçirmenin hiç kolay olmadığını biliyorum.  Sorularıma geçmeden önce, insanlara her türlü desteği sağlamaya çalıştığınız bu süreçte deprem bölgesinde zorlu şartlar altında depremzedelere gönüllü olarak sağladığınız ve sağlamakta olduğunuz her türlü destek için bir kez daha teşekkür ederim.

Deprem öncesi hepimizin ertesi gün için planları ve bir hayat rutini vardı. Yaşadığımız afet hepimiz için geri dönüşü mümkün olmayan kayıplara sebep oldu. Yakınlarımızı, evlerimizi, şehrimizi kaybettik. Aslında fay hattı hayatlarımızın ortasından geçti. Deprem anını, sabahını ve sonrasını çok iyi hatırlıyorum. Afet bölgesine gelen ve her şekilde destek olmaya çalışan herkese çok teşekkür ederim. Siz de depremin ertesi günü Hatay’a geldiniz. Depremin hemen ardından yaşadıklarınızı ve hissettiklerinizi bize anlatabilir misiniz?

Öncelikle bir kez daha şahsınızda Hatay da dahil bütün depreme uğramış kentlerin, köylerin, kasabaların, yerleşkelerin içerisinde bu afetin muhatabı olan herkese sabır, geçmiş olsun dilekleri ve yaşamını kaybeden insanlara da hatıraları önünde saygıyla eğilerek dostça sevgilerimi ve mekanları ışık olsun dileklerimi ve taziyelerimi iletiyorum. Evet sorudan da anlaşılacağı gibi fay hattı aslında insanlığın yüreğinden geçmişti. İlk günden itibaren Hatay’da ve çevresinde bir şeyler yapmaya çalışan ben, gördüklerim karşısında şok olmuştum. Birkaç büyük depremde de arama-kurtarma faaliyetlerinde örneğin Van’da, örneğin 17 Ağustos Gölcük depreminde çalışmış olmama rağmen, bu büyüklükte bir yıkımı doğrusu şaşkınlıkla ve şoke olarak karşılamıştım. Zifiri karanlıktı hiç unutmuyorum gece yarısı girmiştim, yağmur vardı, insanın kemiklerine kadar işleyen bir soğuk vardı ve her sokak çığlık çığlığa imdat sesleriyle, yardım sesleriyle doluydu. Çaresizliğin bu denli insan içini yakan bir kavram olduğunu, elinin kolunun bağlı olmasının böylesi bir vicdan muhasebesini nasıl gündeme getirdiğini birebir o gün yaşamıştım. Bu duygular kelimelerle ifade edilemez bana inanın. Ancak yaşanırsa anlaşılabilir. Fakat ben sırf bu duygular anlaşılsın diye bir kez daha benzeri yıkımların yaşanmayacağı bir yarın diliyorum herkese. Bu anlamda deprem de dahil doğal afetlere karşı benzeri kıyımlarda telafisi mümkün olmayan bedellerin ödenmemesi için herkesi bilime, duyarlılığa, sahtekarlıktan uzak durmaya, üç kuruşun-beş kuruşun peşinde koşarak kar yaptığını zannedenlerin daha ahlaklı çizgilerle yol almaya davet edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tekrar hepimize geçmiş olsun.

Kısa süreliğine de olsa sahada gönüllü olarak görev yaptığım sürede sizin ve ekibinizin canla başla çalıştığını gördüm. Hepiniz bölge halkı sorunları ile yakından ilgilisiniz. Bir dernek kurma hazırlığı içerisindeydiniz. Sahada yaptığınız çalışmaların, depremzedeler üzerinde nasıl bir etki yarattığını gözlemlediniz mi? Bu çalışmaların onların duygusal iyiliklerine nasıl bir katkı sağladığını düşünüyorsunuz?

Bizimle çalıştığınız o kısa dönemde ekibin nasıl canla başla çalıştığına tanıklık ettiğinizi söylüyorsunuz. Benim oradaki çalışmamın depremzedelere kuşkusuz tamamı açısından bakıldığında yeterli olmayacağını hepimiz çok net olarak görüyoruz. Ancak insana dokunmak, onların yanında olmak, onlarla gücün kadar, olanakların kadar omuz omuza çalışmak moral ve motivasyon açısından büyük katkı sağlıyordu. Bunuiliklerime kadar hissetmiştim. Bir insanın böylesi bir yıkımda kendisinin yalnız bırakılmadığını hissetmesi, karşılıksız ve ödünsüz birilerinin gelerek orda tanımadığı insanlara el uzatması, onlarla omuz omuza çalışması gerçekten onlarda müthiş bir karşılık buluyordu. Bu yanıyla ben, onlara dokunmanın, onlarla göz teması kurmanın, çam sakızı çoban armağanı diyebileceğim kadar, gücüm kadar, olanaklar kadar, becerilerim kadar onlara destek vermenin ve omuz vermenin çok değerli olduğunu, bu duygu alışverişinin insanın ayakta tutunabilmesi için müthiş bir güç sağladığını göz bebeklerinde okumuştum. Bu yanıyla çok etkilendiğimi ve çok etkilendiklerini söyleyebilirim. Çünkü insan böyle bir varlık.  Dostça dokunduğun zaman tartışmasız karşılık bulan bir iletişimdir bu. Bu yanıyla hepsine bir kez daha selamlarımı iletmek isterim.

Depremin etkilerini hafifletmek ve insanlara umut vermeye devam etmek adına, müzik çalışmalarınızı gelecekte nasıl sürdürmeyi düşünüyorsunuz? Bu süreçte nasıl daha fazla insanı etkileyebilirsiniz?

Depremin etkilerini hafifletmek ve insanlara umut vermek kuşkusuz son derece değerliydi. Ancak ben bir müzisyen olarak daha fazla insana dokunmayı ilerleyen günlere ertelemiş durumdayım çünkü bu ancak sanatla mümkün olabilirdi. Ben o insanlara fiziken ilk günlerde dokunurken belki üç yüzlü beş yüzlü sayılarla birebir iletişim kurmuş ancak binlerce kişiye sahada çalışıyor olmamın haberi yayıldığında dolaylı da olsa dokunmuş oluyordum. Kuşkusuz bir müzisyen olarak yaşadığım tüm bu olumsuzluklardan, olumluluklardan, deneyimlerden, acılardan her gün zulama yüzlerce kelime, yüzlerce nota toplamıştım. Bunları ilerleyen günlerde mutlaka Suavi çalışmalarında insanlar görecektir, bundan hiç kuşku duymuyorum çünkü etkilendiğim her şey bir müzikal ifadeye ilerleyen günlerde dönüşecektir. Buna tipik bir gebelik diyebiliriz. Evet, ben depremde yaşadıklarımdan gebe kaldım ve bunun çocuğu mutlaka doğurulacaktır ilerleyen günlerde. Bu yanıyla topluma ve onların acılarına yararlı çocuklar olmasını yürekten dileyerek, sanatın estetik yanının insanla bağ kurma noktasında, onun yanında olma noktasında, ona duymak istediklerini duyurmak, birlikte türkü çığırmak, birlikte o ezgilerin içerisinde duygu sağanağında yaşamak çok değerli olacaktır, bundan eminim. Elli yıllık birikimimle bunu çok net olarak söyleyebilirim. Bu anlamda sanatsız olmayacaktır. Bu rehabilitasyon sürecine en doğru formül sanatın her disiplininden,sanat insanlarının yetkinliklerini ortaya koymasıyla oluşacaktır. Böyle bakıldığında depreme dair ancak acıları kaşımadan fakat hafızayı kesinlikle taze tutmak ümidiyle çok estetik cümleler kuracağız ve müzikal formatta o insanların yanında olduğumuzu bir kez daha kalıcı eserlerle ifade etmeye çalışacağız. Sanat en iyi merhemdir. Sanat en iyi tedavi edicidir, bundan hiç kuşku duymuyorum.

Depremden sonra yaklaşık olarak 2 ay elime hiçbir müzik aleti almadım, alamadım. Ne dinleyecek olsam ağladım ya da bana hep anılarımı hatırlattı. Ama şimdi müziğin iyileştirici gücü beni sarıp sarmalıyor. Müzik yapmak, müzikle yaşamak bizler için terapi gibi. Depremden sonra pek çok orkestra ve koro müzikle duygularını ifade etti. Depremzede müzisyenlere buradan neler söylemek istersiniz? Bölge halkı için müzikle terapi çalışmaları ve konser etkinlikleri düzenlenebilir mi? Özellikle depremzede çocuklar için ne tür müzikal faaliyetler gerçekleştirilebilir?

Ben de deprem süresince bugün de dahil, aylar önceden yapılmış zorunlu olduğum birkaç konserde sahneye çıkmanın dışında ne bir enstrüman aldım elime ne müzikal bir eylemin içerisine katıldım. Ne dinlesem benim için de gözyaşı, benim için de adeta içimde büyüyen büyük bir yoksunluk hali yaratıyordu. Ama dedim ya doğru sanat eseri sadece incitmez, sadece yaraları depreştirmez, sadece insanı acının içerisine bulaştırmaz, tam tersi oradan çekip kurtarandır aynı zamanda, yarayı sarandır, tedavi edendir. Ona: “Ben varım, her kelimemle, her cümlemle, her notamla, her estetik üretimimle yanındayım. Seni bu duygularla sımsıcak sarıp kokluyorum. Yan yanayız, uzun süre birbirimizle dayanışma halinde olmalıyız.” gibi mesajlar vermekteydi. Depremden sonra birçok yerde korolar kuruldu, sahneler açıldı. Burada insanlara yönelik birebir depremi yaşayanlar da dahil ki ben onlardan bir tanesiyim, geçmiş olsun dilekleri de iletildi, dayanışma cümleleri de kuruldu. Ancak sanat doğurganlığına devam edecektir ve bu iş yapılanlarla asla sınırlı kalmayacaktır. Bence bir müzisyenin, bir sanat insanının yüreğinde asıl deprem yeni yeni başlamaktadır. Asıl olan ve temel olan bu yıkıma dayanacak bir güçle, enstrümanına ve sanattan aldığın güce yönelmek ve o arada tüm estetik değerlere, insanla iletişim kurulabilecek o evrensel dile yaslanıp, müzikle, sanatla, insanların hem çoğalmasını hem acılarını teskin etmeyi öğretmeyi, onları teselli etmeyi birlikte sağlamalıyız. Bu yanıyla ben sinema da dahil, şiir de dahil, öyküler de dahil, orkestrasyon becerileriyle yapılmış müzikler de dahil, kısa animasyonlar da dahil, sanatın tüm disiplinlerinin oradaki yıkım adına, orada yıkıma uğramış insanlar adına, onlarla dayanışmak adına bir şeyler üreteceğinden ve bu üretimin kesintisiz, sürdürülebilir ve devamlı bir üretim olacağına olan inancımdan hiç taviz vermedim ve bu inancımı hiç yitirmedim. Böyle baktığımızda yarınlara yansıyacaktır oradaki hayata dokunuş için sanatın çabaları.

Deprem bölgesine gelerek burayı gören insanlar, depremin ne kadar tahribata yol açtığını anlatırken, hissettiklerinin ekran başında izlediklerinden çok daha etkili olduğunu belirtiyorlar. Pek çok şehirde normal seyrinde devam eden hayatlar maalesef afet bölgelerinde normal kelimesine çok uzak seyrediyor. Bunun bir süreç olduğunu biliyor ve şehri ayağa kaldırmak için hepimiz elimizden geleni yapıyoruz. Sürece en başından beri tanıklık eden bir sanatçı olarak, bundan sonrası için insanlara neler tavsiye edersiniz?

Deprem bölgesine gelerek burayı gören insanlar depremin ne kadar tahribata yol açtığını anlattılar, hissettiklerini ekran başında cümleler kurarak belirttiler. Pek çok şehirde normal seyrinde devam etti hayatlar. Maalesef afet bölgelerinde normal kelimesine yaklaşamadılar bile ki afet bölgesinin asla normali de olmadı. Bunun için gerçekten bir şehri ayağa kaldırmak uzun vadeli bir çaba gerektirecektir. Herkes kuşkusuz elinden geleni yapmaktadır ancak tam bu noktada devlete çok ciddi ve önyargısız, ayrımsız, insanları eşitsizliğin içerisinden algılayarak değil, insan merkezli ve hepsine eşit yakınlıkta durarak destek vermesi çok daha değerlidir. Çünkü devlet müthiş bir aygıttır, vatandaşa karşı anayasal sorumluluğu gereği de çok ciddi sorumlulukları vardır. Vatandaşının depremler öncesi ya da afetler öncesi devlete karşı sorumlulukları her ne ise böyle durumlarda devletin vatandaşına karşı sorumlulukları tartışılmaz aynıdır. Devletle hükümeti birbirine karıştırmaksızın, işi ideolojik bir platforma çekmeksizin, kesinlikle partiler üstü, ideolojiler üstü olan insan denen o müthiş varlığa, devlet denen vergi kesen, yeri geldiğinde kendisini baba diye ifade eden bu kavramın, tüm olanaklarını eşit bir şekilde ve en hızlı şekilde, en doğru şekilde, yeniden tahribatların yaratılmayacağı bir biçimde sunma sorumluluğuna işaret etmek isterim. Ben sürece en başından beri tanıklık ettim. Bundan sonrası için de kesinlikle hiçbir işimi yarım bırakmaksızın orada başlattığım her işi sonlandırmak için varlığımı oralarda sürdüreceğim. Böyle bakıldığında insanlara depremin bitmediğini, acıların asla sıfırlanmadığını, hatta mevsim itibariyle bölgenin karakteri dikkate alındığında sancıların en büyüklerinin yeni başladığını, insanların acı çekmeye devam ettiklerini ancak onların dilenci olmadıklarını, bugün onlaraysa yarın bizim başımıza gelme ihtimalini empati kültürü üzerinden kurarak onları incitmeden, onlara üstenci bir dil kurmadan sahip çıkılmagerektiğini işaret etmek isterim. Genel seçimler de dahil, seçimler üzerinden halkı politize ederek, halkı ötekileştirerek birbirine kıymak aslında ideolojik toplumların işidir ki deprem bir kez daha söylüyorum, insanı öldürürken de yoksun bırakırken de partilisiyle, düşüncesiyle, ana diliyle, cinsiyetiyle hiçbir ayrım yapmaksızın tüm insanlığın başına çökmüştür. O enkazın altında kalan insanlıktır, A ya da B ideoloji ve siyaset değildir. Böyle bakıldığında siyasetler üstü bir olgunlukla ele alınıp ülkeyi kim yönetiyor olursa olsun aynı olgunlukla elindeki tüm olanakları halk için, bu millet için seferber etme sorumluluğu vardır. Bu yanıyla dile dikkat etmek gerekir, bunun sürekli bir eyleme dönüşmesi gerektiğine özen göstermek gerekir. En azından sahada çalışan insanların sayısını artıramıyorsak bile onlara gölge etmeden, onların moral ve motivasyonunu düşürmeden ve oradaki mağdur insanları yerle bir etmeden, onurlarını gururlarını kırmadan, dayanışmanın önünde hiç olmazsa gölge olmadan, gölge etmeden yapılan çabalara saygı duymak gibi bir olgunluğa erişmelerini yürekten diliyorum. Bu vesileyle bir kez daha önce insanlığa ve bölgenin ta kendisine, toplamına, giderek ülkeme ve giderek dünyaya, insana ve insanların bütün halklarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Ve aynı sloganla bir kez daha son cümlemi kurmak isterim. “Deprem öldürür” cümlesi yalandır; bilimsizlik, bilinçsizlik, hırsızlık ve ahlaksızlık öldürür ama dayanışma yaşatır. Gelin hep birlikte dayanışmayı sürdürelim arkadaşlar. İnsanlık böyle ayakta duracaktır. Dostça sevgilerimle.

YORUM ALANI

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.